Monday, April 21, 2008

YAZARLIK YÜRÜMEYE BENZER; HERKES YÜRÜR, AMA…(VERDİĞİM YAZARLIK DERSLERİ HAKKINDA)

Bir çok kişi, yazma işinin başlı başına bir alan olduğunu anlamakta güçlük çekiyor. Bir şeyleri duyumsamak, bilmek veya yaşamak, yazmak için yeterli görülebiliyor.

Duyumsamak, bilmek veya yaşamak birer kazançtır ve elbette size yazmak için eşsiz malzemeler sağlayabilirler. Ancak, ilk üçü herkeste ister-istemez bulunan birer özellik iken, yazmak bir kazanımdır. Bunu söylerken, yazarlığın herkesin yapabileceği bir şey olmadığını kast etmiyorum. Bendeniz, bir çok okurumu, arkadaşımı, dostumu veya öğrencimi yazmaya teşvik eden birisiyim. Teorik olarak, herkesin bir şeyler yazabileceğine inanırım. Fakat bu inancım sadece, yazmak konusuna karşı gerekli duyarlığı ve saygıyı duyan kişilerin hayatında gerçeğe dönüşür.

Kâğıdı ve kalemi alan herkes bir şeyler yazabilir. Ama zihninizdekileri ve kalbinizdekileri tam anlamıyla veya tam anlamına yakın bir şekilde kâğıda dökmek zordur. İşte temel sorunlar burada, yani duygu ve düşüncelerin yazıya dökülmesi aşamasında ortaya çıkarlar. Başka bir deyişle, yazarlığı farklı bir iş ve profesyonel bir alan hâline getiren, buradaki sorunlarla yüzleşme ve onları aşma becerisidir.

Bir hevesle yazmaya başlayan kişiler bazı noktaları göz ardı ederler veya genellikle bunlardan haberleri yoktur.

Birincisi kişi kendi anadillinde de konuşup-yazsa, aslında tercüme yapmaktadır. Yani yazmakta olan kişinin ana dilinin Türkçe olduğunu düşünelim; Bu kişi, aslında düşüncelerini veya duygularını Türkçe’ye tercüme etmektedir. Çünkü düşünceler ve duygular zihnimizde Türkçe olarak değil, aksine herhangi bir dilden bağımsız olarak doğarlar ve yine herhangi bir dilden bağımsız olarak var olmaya devam ederler. Biz onları yazıya dökerken, aslında onları Türkçeye tercüme ederiz. Dolayısıyla bütün tercüme çalışmalarında söz konusu olan sorunlar, anadilinizde yazarken de ortaya çıkarlar: Kendimizi iyice okumak, neler hissettiğimizi veya düşündüğümüzü iyice anlamak, uygun kelimeler, tamlamalar, ifadeler veya deyimleri bulup aslına sadık bir şekilde tercüme yapmak gibi.

İkincisi, tercümeden bir farklı olarak ortaya çıkan bir konu vardır. Tercüme yaptığınız bir eserde her şeyi tercüme edersiniz. Size hangi metin verilmişse ve tercüme etmeniz istenmişse, onu kısaltmadan veya kendinizden fikir olarak bir şey katmadan başka bir dile aktarırsınız. Fakat zihninizin ve kalbinizin söylediklerini tercüme ederken, yani yazıya dökerken, seçimler yapmanız gerekir: Hissedip-düşündüklerinizden hangi sonuçlara ulaşıyorsunuz? Zihninizden veya kalbinizden geçenleri ne amaçla kâğıda dökeceksiniz? Yazınızda bu fikirlerin veya duyguların hangilerine yer vereceksiniz ve okuyucuyu nereye götürmek istiyorsunuz? Okuyucunun neler düşünmesini, neler hissetmesini ve ne yapmasını istiyorsunuz?

Üçüncüsü, okuyucu sizin eseriniz olan metinleri okurken yalnızdır. Anlamadığı yerleri size sorma imkânı yoktur. Dolayısıyla yazdıklarınız hem içerik olarak, hem de imla kuralları ve dil kullanımı açısından açık ve anlaşılır olmalıdırlar. İçerik olarak belli bir kitleyi hedeflemiş ve yazdıklarınızı anlamak konusunda sorumluluğu okuyucunuza yüklemiş olabilirsiniz. Yani yazılarınız belli bir birikimi gerektiriyor olabilir. Ama acı gerçek şu ki, anlayacak birikimim olduğu hâlde anlayamadığım bir çok yazı görüyorum ve aslında belli bir süre geçtikten sonra kendi yazarının da o yazıyı anlamayacağını düşünüyorum!

Çünkü bu türden yazılardaki çoğu ifade, okuyucu zihninin anlayacağı açıklıkta değiller. Bunun sebebi de, yazarın bir ana fikri olmaması, kelimeleri ve imla kurallarını düzgün bir şekilde kullanmaması veya başka yazarları yeterince okumamış olması, yani çıraklık yapmıyor olmasıdır.

Bir konuda başarılı olan kişilerin, kendilerini yazarlıkta da iyi görme hatası da, onların başarısızlığını hazırlayan etkenlerdendir. Mesela kişinin konuşmaları oldukça iyidir. Dolayısıyla kendisini yazarlık konusunda da başarılı görür. Kişinin bir gün yazarlık konusunda da “başarılı olacağına inanması” hata değildir. Ama bir başka bir alanda başarıyı yakalamış olduğu için yazarlıkta da otomatik olarak başarılı olduğuna inanması yanlıştır. Kendilerine şu soruyu sorsalar yetecek: “Yahu ben yıllardır konuşmalar yapıyorum ve bu başarım zamanla beslendi. Ama yazarlık geçmişim o kadar uzun değil: Nasıl oluyor da kendimi bu konuda da başarılı sayıyorum?”

Evet dostlar, acı gerçek şu: Yazmak da bedel istiyor. Yazdığınızın on katı kadar okumuyorsanız ve sık sık da yazmıyorsanız, dikkatli olun derim. Yoksa yazdıklarınız diğer alanlardaki başarınızı da gölgeleyebilir.

Verdiğim yazarlık dersleri fikri de buradan doğdu. Yazarlık konusunda bir farkındalık vermek ve yol göstermek fikri beni bu konuda dersler vermeye itti. Evet, herkes yürüyebilir, ama yürümeden yürümeye fark vardır. Nasıl yürüdüğünüz sizi ilgilendirir. Ama bırakmak istediğiniz etkiyle yürüyüşünüz arasındaki ilişki kopuksa, o zaman sorun var demektir. Sözgelimi bir kavgaya süklüm-püklüm yürüyerek girerseniz, sonu hüsran olur. Yazarlık da böyledir.

Yanlış mı düşünüyorum?
--------------------------
www.savassenel.com
--------------------------
Konuyla İlgili diğer yazılar, öneriler: Görmek istediğiniz linkin adını tıklayınız:
Yazılı ve Sözlü İletişim Konusunda Önemli İlkeler
Neden Yazıyorum? Zorum Nedir?
Size “deli”, Bana “Yazar” Derler!
Madem ki Zekîyim, O Hâlde Kitap Okumama Gerek yok! (mu?)
Okumadan Yaşanır mı?
Araba Satın Almak, Kitap Satın Almaktan Daha Zor (mu?)
Kitaplardan neler Bekliyoruz?
Okuma Etkinliğinden Tasarruf Edilir mi? Kumdan kale yapılır mı?
Kitaplar Hep Aynı Şeyleri mi Söylerler?
Çok Kitap Okudum da Hayatım Değişti!
Kitaplarla Anılmak İsterim! Fena mı Ederim?
Kitaplar Teorik Şeyler midir?
Okumanın Bana Çocuklukta Kazandırdıkları
Çocuklar Okumayı Sevebilirler mi?
İnsanları Kaynaklara ve Özellikle Kitaplara Ulaştırmazsam Patlarım!
Arabam Olmayışı Konusunda Bütün Suç Annem ve Babam da!
-----------
Konuyla ilgili film-kitap önerileri yapmak-almak ve yorumlarınız için:
MSN
: savassenel@hotmail.com

savassenel@yahoo.com

1 comment:

  1. Anonymous12:34 PM

    Doğru söz(ler)e birşey demeye gerek yok ama bu konuda duygularıma tercüman olan bir yazı okumuş olmaktan mutlu olduğumu da belirtmek istiyorum. Ağzınıza sağlık. Yanlış anlaşılmasın, kendisini başarılı sayanlardan değilim, duygularına tercüman olamayanlardanım. Ne yazık ki o da bir beceri ve bende yok. Duygular son derece yoğun ama kağıda dökmeye gelince ilk cümleyi dahî yazamıyorum. Bir yandan sözel bir alana yönelmediğime pişman olurken diğer yandan fiziksel kuralları matematiğin diliyle ifade etmenin hazzıyla teselli oluyorum. Yine de bunun bir şekilde kuralları olduğuna ve bunlara uyulunca tam manâda söyleyemesek de biraz olsun kendimizi ifâde edebileceğimize inanmıyorum desem yalan olur. Elinize emeğinize sağlık, teşekkürler.

    ReplyDelete