Şiir ve edebiyatla ilgilendiğimi bilen bir dostum, bana uzun zaman önce, bir defterin içinde yer alan “şiirler” gösterdi. Bu defterin sahibinin bu şiirleri bastırmak istediğini ve kitabın gelirini de ihtiyaç sahiplerine harcamak istediğini belirtti. Ben de deftere baktım. İlk geldikleri gibi yazılmış ve sonra bir daha dokunulmamış olan bir sürü çalışma vardı. Bunlarda, şiirselliğe has bir dil kullanımı yoktu. Kısacası, sözü geçen bu çalışmalar, benim “durum raporu” dediğim, “yorgunum”, “aşığım”, “sana hasretim” vs gibi şeylerin söylendiği satırlardı.
Ben defter hakkında fazlaca yorum yapmadım.
Buna benzer bir olayı, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yabancı Diller Eğitim Bölümünde öğrenciyken yaşamıştım. Genç bir bayan, hocaların ofislerinin nerede olduklarını sordu. Ben de hangi hocamızı aradığını sordum. Kendisinin şair olduğunu ve şiirlerini bir hocaya göstermek istediğini söyledi. Ben de, bölümümüzde çalışma alanı Türk edebiyatı olan bir hocamız olmadığını söyleyip, şiirleriyle ilgil sorular sordum. Yaklaşık 300 şiiri olduğunu söyledi. Ben de T. S Eliot gibi 80 yaşında vefat eden bir şairin 250 şiiri bulunduğunu ve o bayana, bu yaşta bu kadar “şiiri” nasıl yazdığını sordum. Cevabı, ne yazık ki, tahmin ettiğim türden bir açıklamaydı: Kendisine sürekli ilham geldiğini, hepsini hemen kâğıda geçirdiğini ve şiirlerinin üzerlerinde çalışmaya da gerek görmediğini belirtti. Ben de ona, Mustafa Kutlu Beyi şiirlerini gösterebileceği bir isim olarak tavsiye ettim. Acı gerçekleri kendisinden daha yaşlı ve olgun birisinden duyması daha iyi olacaktı!
Şiirin “durum raporu” olmadığını, şiirin görevinin bilgi vermek veya şairin duygularını okuyucuya haber vermek değil, bu duyguları okuyucuya hissettirmek olduğunu bir çok “şair adayına” sıklıkla anlatmak zorunda kalıyorum.
Güçlü bir şair, size üşüdüğünü anlatmak istiyorsa, bunu sadece “üşüyorum” diyerek yapmaz. Seçtiği kelimeler, kullanımlar, tamlamalar veya ifadeler, size üşüdüğünüz hissini verir ve dolayısıyla da şairin üşüdüğünü size hissettirirler. Bir şair “üşüyorum” diyorsa, aslında size vermek istediği duygu muhtemelen “üşümekten” başla bir şeydir. Mesela Attila İlhan “hüzünlüyüm” yerine “kadeh gibi buğulanıyorum” der. Sizce bu iki ifadeden hangisi şairin hüznünü daha iyi anlatıyor?
Meslekleri veya kişilikleri gereği net ve açık gerçeklerden hoşlanan kişilerin şiire uzak kalmaları bundandır. Onlar bir şey varsa, “hissetmekten” çok, o durumu “bilmek” isterler. Ama insanları harekete geçiren şey, sadece gerçekler değildir. O gerçeği içlerinde duyumsamak, yani hissetmektir.
Sizinle –kabul ederseniz- paylaşmak istediğim hikâye bunu çok iyi anlatır: Görme engelli bir dilenci, önünde “Ben Körüm” yazan bir tabela asılı bir şekilde dileniyormuş. Derken, birisi ona seslenmiş: “Dostum, göğsünde aslı duran tabeladaki yazıyı değiştireyim. Sana eskisinden daha çok kişi sadaka verecek!” Dilenci de, bu isteği geri çevirmemiş ve adamın tabeladaki yazıyı değiştirmesine izin vermiş. Dilenci adama mesleğini sorunca, adam: “Ben şairim!” demiş ve yazıyı değiştirdikten sonra gitmiş. Gerçekten de, dilenciye para verenlerin sayısı artmış. Dilenci bu durumda hem sevinmiş hem de meraklanmış. Adamın ses tonundaki sevecenlik ve verdiği güven duygusuyla, ne yazdığını ona sormamış olduğu için, kendisine para veren başka birisine: “Benim göğsümdeki küçük tabelada ne yazıyor?” diye sormuş. Soruyu duyan adam, üzerinde taşıdığı tabelada ne yazdığını bilmeyen dilenciye şaşırmış, ama soruyu da cevaplamış: “Tabelanızda “çocuğumun yüzünü hiçbir zaman göremeyeceğim!” cümlesi yazılı!” demiş.
“Ben körüm!” ifadesiyle “Çocuğumun yüzünü hiçbir zaman göremeyeceğim!” ifadesini sizler karşılaştırın. İkisinde de bilgi var. Ama hangisi etkileyici ve okuyanı harekete geçiren bir özelliğe sahip, siz karar verin.
Geçenlerde bir bankanın açtığı bir şiir yarışmasına çok şaşırtıcı bir sayıda şiir dosyası gelmişti. Bu sayının, şiir kitaplarının Türkiye’deki baskı ve satış rakamlarıyla uzaktan yakından ilgisi yoktu. Buradan çıkan sonuç şudur: Şair ruhlu insanlarımız da şiir okumuyorlar, ama günün birinde her nasılsa birer “şair” olup çıkıyorlar.
Hiçbir sanat dalında, sizden önce ortaya konmuş olanları incelemeden, başarılı olmazsınız. Bu şiirde de geçerlidir. Şair ruhunu kaliteli şiirlerle kâğıt üzerinde gerçeklemek isteyen kişiler, sadece şiir değil, müzik, edebiyat, sosyoloji vs gibi branşlarla da ilgilenmelidirler. Bir öğrencim bana bir gün şaşkınlık içinde şunu söylemişti: “Hocam, şairler ne kadar kültürlü ve bilgili oluyorlar!” Şair, şiirini okuduklarından, gördüklerinden, dinlediklerinden, kendi duygu ve düşüncelerinden süzen kişidir. Bir keresinde bir kilo gül yağı elde edebilmek için kaç ton gülün preslenmesi gerektiğini duymuş ve şaşırmıştım. Hayatın içinden “şiir damıtmak” da bundan farklı bir şey değildir.
Aziz Nesin: “Türkiye’de her 3 kişiden 4’ü şair” derken, sanırım şairliğin ne kadar hafife alındığını kast ediyordu. Bir gün şair ve yazar İsmet Özel Bey’e “neden herkes şiirden anlamıyor?” diye sorma şansım olmuştu. O da bana: “Herkesin şiirle ilgilenmesi gerekmiyor zaten. Dert etmeyin” anlamında bir cevap vermişti.
Evet şair ruhlu olan herkes, şair olmayacak. Ama siz gerçekten “şair” olmak istiyorsanız, tavsiyelerimi gözden geçirin derim!
--------------------------
www.savassenel.com
--------------------------
Konuyla İlgili diğer yazılar, öneriler: Görmek istediğiniz linkin adını tıklayınız:
Şairlerle İlgili Hatıralarım
Kadınlar Neden Şairleri Sevmezler?
Neden Bazı Sorular Beni Şaşırtıyor?
Sanat Eserleri Ne İşe Yararlar?
Sanatçılar ve Ağustos Böcekleri
-----------
Konuyla ilgili film-kitap önerileri yapmak-almak ve yorumlarınız için:
MSN: savassenel@hotmail.com
savassenel@yahoo.com
Adım Sulhi Hakan Ertem.. Katılamayacağım bu düşüncelerinize.. Tutuşmuyor, ne gördüklerimle, ne de düşüncelerimle.. Şiir gizlemek, gizlenmek hele anlaşılmayı beklemek hiç değildir.. Üşüyorum demek, sadece titremek değildir mesela.. Ağlıyorum demek de, yaş dökmek değildir.. Benzetmeler değildir şiir.. Dildeki yeni kelimeleri belirlemek, dil kurumunun işi de değildir.. Şairler üretir dildeki kelimeri.. Ve bilirsiniz İnsan herşeye bir isim verip, bildiğini zannedendir.. Kimisi süslenmeyi sever, kimisi sadedir.. Kimbilir, bazen yalın olmalı şiir.. Evet, durum raporudur şiir.. Şairin durumu, şiir edilenin durumu, görülenin durumu, gösterilenin durumu.. Süslü, püslü, benzetmesiz, kuralsız, sessiz, uyaksız diye şiir olmazmı söylediklerimiz? Belki her cümle bir şiirdir, gocunmamalı ünvanı şair olan.. Ressanm işi değildir şiir.. bazen bir eskiz bile sanat oluverir, boyaya, renge ihtiyacı olmaz.. Az yazmakla, çok yazmakla ölçülmez şair.. Yazdıklarıyla ölçülür, eminim bunu da bilirsiniz..
ReplyDeleteŞiir sudan bir kurşun,
gibi olmalı..
içinde küçük şeffaf,
anlam kabarcıkları,
görülür olmalı..
Çarptığı yerde,
dağılmalı..
Kurak akılları,
gözlerinden vurup,
uyandırmalı..
Saygılarımla..