Saturday, December 27, 2008

RADYO TİYATROLARI DİNLER MİSİNİZ? BENCE DİNLEMELİSİNİZ!


Çocukluğumu düşündüğümde, beni "yapılandıran" en önemli sanat ederlerinden birisi olarak radyo tiyatrolarını hatırlarım. Geçen zamanla birlikte ortaya çıkan yeni şeyler, meşguliyetler vs. beni radyo tiyatrolarından uzaklaştırdı. Çocukken, televizyonun daha çıkmamaış olduğu dönemlerde, sabahları radyo sesiyle uyanırdım. Belli saatlerde de radyo tiyatrosu vardı. Radyo tiyatroları, bana insanlarla ilgili pek çok şeyi öğreten ve daha bir çok şeyi kavramamı sağlayan, kısacası dünyamı genişleten kaynaklardan birisiydi. O dönemden aklımda kalan en canlı cümle, radyo tiyatrosu-temsili başlarken duyduğum şu ifadededir! “Efektler: Korkmaz Çakar”

TRT sanatçılarının kaliteli oyunculukları ve seslerini kullanmadaki ustalıklarıyla ortaya koydukları bu temsilleri dinlerken, başka dünyalara gidiyorduk. Bundan uzun bir zaman önce Edith Piaf’ın bir albümünü almıştım ve neden bu albümü aldığımı düşündüğümde şunun farkına vardım: Çocukken, bu sanatçının hayatını bir radyo tiyatrosunda dinlemiş ve çok etkilenmiştim. Neredeyse 25 yıl sonra gidip Edith Piaf’ın bir albümünü aldım.

İngilizcemi geliştrimek için ve genel olarak kasetler, seminerler dinleme alışkanlığı edinmiştim. Bu sebeple lise son sınıftan beri kaset-CD toplama alışkanlığım sürmektedir. “Walkman”lerden Ipoda doğru giderken kullandığım araçlar değişti, ama sesli dokumanlar dinleme alışkanlığım hep sürdü. Çünkü bunları ulaşım vasıtalarında, yürüyüş yaparken ve özellikle öğrencilik dönemimde arkadaşlarımla kaldığım evde yemek yaparken dinleyebiliyordum. Sesli kitaplar dinlerken bir gün elime BBC Radyosunun İngilizce radyo tiyatroları geçti. Böylece radyo tiyatrolarına karşı beslediğim ilgim yıllar sonra yeniden canlandı.

Radyo tiyatroları, BBC'nin ölmeyen “imparatorluk” bilinciyle İngiliz İngilizcesini bütün dünyaya yaymak için yaptığı çalışmaların meyvesidirler. Bence bu, son derece de mantıklı ve yerinde bir politika. Bir ülkenin kendi dilinin yayılması konusunda çaba göstermesini takdir etmek yerinde olur. Bu takdirle birlikte aklıma şu soru gelir: “Neden TRT’de radyo tiyatrolarını kasetler veya CD'ler olarak yayınlamıyor?” diye sormaya başladım.

Şu anda TRT radyolarında “arkası yarın” formatında programlar yayınlanıyor olabilir. Ama BBC radyosunun radyo tiyatrolarını içeren kasetleri ve CD’leri gördükten sonra, neden TRT’nin aynı şeyi yapmadığını, yani bu eşsiz hazineleri ses kasetleri veya CD’leri olarak neden yayınlamadığını düşünmeye başladım. Sonra internette araştırma yaptım, ama ne yazık ki TRT’nin kurumsal satış sitesinde bu tür yayınlara rastlayamadım. Umarım yanılıyorumdur.

TRT’nin ürün sitesinde sadece müzik eserleri ve görsel yayınlar bulabildim. Bu görsellik hastalığı, beni çok üzüyor. TRT arşivlerinde tozlanan, en güzel ve temiz Türkçe’nin yer aldığı radyo tiyatrolarının neden yayınlanmadığını anlayamıyorum. Bugün neredeyse bütün dünyada Türk okulları var ve bu okullarda Türkçe'de öğretilmektedir. Bütün bir Orta Asya’da, Türkî Cumhuriyetlerde veya başka ülkelerde Türkçe bilen veya öğrenen kişilerin TRT'nin radyo tiyatrolarını dinlediklerini hayal edin. Bunların okulların kütüphanelerinde yer aldıklarını, bunların ders dışında veya ders dışında Türkçeyi öğrenmek veya geliştirmek kullanıldıklarını ve İstanbul Türkçesi'nin bütün dünyada yayıldığını bir düşünün. Uzaklara gitmeye de gerek yok. Bu yayınlar CD veya kaset olarak yayınlansa, önce ben alırım. Çocuklarımın bu rüyayı yaşamalarını ve TRT sanatçılarının Türkçelerini dinlemelerini isterim.

Bu yazıyı yazarken, aynı zamanda bir radyo tiyatrosu dinliyorum. Oyun, dedikodu ve asılsız ön yargılarla hareket etmenin ne kadar kötü olduğunu etkili bir dille veriyor. Drama olduğu için hem ruhu hem kalbi hem de bilinci besleyebiliyor. Radyo tiyatrolarının sadece dill gelişimi konusunda değil, sosyal konularda da iyi birer eğitim aracı olabileceklerini de söylemek isterim.

Şu görsellik takıntısını biraz bırakalım ve hayalgücümüzü parlatmak üzere radyo tiyatrolarına kulak verin diyorum!

Kötü mü diyorum?
------------
www.savassenel.com
------------
Konuyla İlgili diğer yazılar, öneriler: Görmek istediğiniz linkin adını tıklayınız:
Efektor: Korkmaz Çakar!
72 adet radyo tiyatrosunu indirebileceğiniz bir site

Monday, December 08, 2008

NEDEN İNSANLAR KONUŞURKEN YABANCI KELİMELER KULLANIRLAR?


Yıllarca İngilizce öğreten birisi olarak Türkçe konuşurken yabancı kelimeler, sözgelimi İngilizce kelimeler kullanmaktan kaçındım. Aslında, hangi kelimelerin yabancı olduğu, hangilerinin olmadığı sıkça tartışılıyor. Benim bu yazımda sözünü ettiğim kelimeler daha çok sesletimiyle ve kullanıldığı bağlam açısından, yabancı oldukları hemen "sırıtan" kelimeler. Sözgelimi, “bugün off oldum” ifadesinde yer alan “off” kelimesi gibi. (Not: bu cümleyi kullanan birisi, gününün verimli geçmediğini anlatmaya çalışıyor)

Türkçe konuşurken "sırıtan" yabancı kelimeler kullanmanın bir kaç sebebi olduğunu düşünüyorum:

Birincisi, Türkçe’de karşılığı olan kelimeleri kullanmak konusundaki dikkatsizliktir. Yabancı kelimeyi çok duyan veya yabancı dil öğrenen kişiler bunu yaparlar. İnsanlar yeni öğrendikleri kelimeleri ağızlarından kaçırabilirler. Bu mazur görülebilir. Ama sıkça tekrarı açık bir zaaftır.

İkincisi, konuşmalarında yabancı kelimeler kullanan birisi ana dilini de iyi bilmiyor olabilir. Elimizde bulunan parçalı kumaşları birleştirip, sözgelimi masa örtüsü yaptığımız gibi, onlar da tam olarak bilmediği iki dili de birleştirip dertlerini anlatmaya çalışmaktadırlar. Ana diline hâkim olmayanlar, yabancı kelimeleri sıklıkla kullanırlar. Bu türden insanlar, sözgelimi İngilizce konuşurlarken de Türkçe kelimeler kullanırlar. Çünkü ne anadillerini ne de yabancı dili tam olarak bilmediklerinden, bir oradan bir buradan devam ederler.

Üçüncü sebep de bugünlerde zayıf düşürülen Türkçemizdir. Sadeleştirme adına güdükleşen bir Türkçe’yle konuşuyoruz. Sözgelimi Türkçe’de tartışma diyoruz. “Babamla tartıştık” diyen birisinin babasıyla kavga mı ettiğini, yoksa fikir alışverişi mi yaptığını anlamak mümkün değildir. Halbuki müzâkere, münâzara, münakaşa v.s gibi kelimeler sadeleşme kurbanı olmasalardı, bu kadar sıkıntı yaşamazdık. Oysa İngilizce’de nüans belirten bir yığın kelime vardır. (Discussion, despute, debate v.s)

Dördüncüsü, bazı meslekî alanların bizim ülkemizde değil başka ülkelerde doğmuş olmalarıdır. Sözgelimi, internet kavramının kendisinin ve onunla ilgil ibir çok kavramın-terimin İngilizce olması neredeyse kaçınılmazdır. Türkçeleştirmeye çalıştıkça da konu daha bir karışık hâl alıyor. Bu durumda ne yapılabilir, uzun uzun tartışmak, müzakere etmek gerekiyor.

Çok acıdır ki, bana “İngilizce, Türkçe’den daha zengin sanırım” diyen öğrencilerim olmuştur. Burada biraz haksız bir durum da vardır. Bunu söyleyen öğrencilerimin bazıları aslında Türkçe’yi bilmemektedirler. Yani, fikir dünyaları bazı kavramları kendi anadilinde öğrenmeye mecbur kalmamıştır. Kendi ana dilinde roman okumadan, yabancı dilde romanlar ya da metinler okuyunca, bazı kavramlarla önce yabancı dilde tanışmıştır. Aslında ana dilinde de olan bu kavramların, İngilizce’nin veya başka bir dilin malı ve zenginliği olduğunu sanmaktadır.

Anadilimizi tanıyalım. Bu ifade “yerli malı kullanalım” gibi bir ifade oldu, ama siz benim ne demek istediğimi sanırım anlıyorsunuz.
-----------
www.savassenel.com
-----------
Yorumlarınız için:
MSN: savassenel@hotmail.com