Saturday, August 23, 2008

SİZE DELİ, BANA YAZAR DERLER


Yazar olmak çok güzel bir şey, biliyor musunuz? Gördüğünüz, yaşadığınız ya da duyumsadığınız her şey size yazmanız için ilham verebilir. Gördüğünüz bir çocuk, dalgın bir kadın, çalışmaktan yorulmuş bir erkek, komik bir olay, kendi saflığınız, düştüğünüz komik ya da acı durumlar, kısaca her şey.

Ben asansörde yanlış katta inip başla bir odanın kapısını açmaya çalıştığımı, Çince konuşurken etrafımdaki Çinlilerin bana güldüklerini, yağmurun beni duygulandırdığını ve buna benzer bir sürü şeyi anlatabilirim ve “karizmam” çizilmez. Okurların bana gülmeleri ya da benimle duygulanmaları beni güçlendirir, benim başarım olur. Kimse beni zayıf görmez. Başkalarının anlatmaya çekindikleri şeyleri ben, rahatça anlatabilir, dile getirebilirim. Size “dalgın”, “aşık”, “deli” diyebilirler ya da başka bir isim takabilirler. Ama benim adım sadece “yazar” olarak kalacaktır.

Peki her şeyden konu çıkarmak o kadar kolay mıdır? Konu çıksa da onu duyumsayabilmek, sonra da en zoru onu kelimelere dökmek o kadar basit midir? Elbette hayır. Önce alıcıları açmak gerekir. Bir fotoğrafçıyı anlatmışlardı bana. Fotoğraf makinesini almadan kendisini sokağa atar ve fotoğraflık görüntüler arar, böyle bir an yakaladığında fotoğraf çeker gibi bir gözünü kırparmış. Böylece kendisindeki o sanatçı farkındalığını güçlendirirmiş.

Yazarlık ta fotoğrafçılıktan farklı değildir. Her yerde bir şeyler oluyor, ama bunu farkında olmalısınız, farkında olduğunuz şeyleri duyumsamalısınız. Hüznünü ya da neşesini hissetmelisiniz. Okumalısınız, yazmalısınız, dinlemeli, görmelisiniz. Elbette her şeyi göremezsiniz ve her şeyi farkında olamazsınız. Ama farkındalığınız geliştikçe gördüklerinizden, okuduklarınızdan, dinlediklerinizden ve yaşadıklarınızdan size çok şey kalır. Sonra bunları sabırla yazmalısınız. Yazdıklarınızı tekrar okumalısınız, düzeltmelisiniz. Yazdıklarınızla anlatmak istedikleriniz birbirine yaklaşana kadar vazgeçmemelisiniz.

Bu arada çok beslenmelisiniz. Şiirler, filmler, kitaplar, sohbetler, insanlar sizin yol arkadaşınız olmalıdır. İnsanları görmelisiniz, onları farkında olmalısınız. Ortada dolaşan bir çocukta, bir gençte ya da kimsenin dikkatini çekmeyen bir adamda herkesin görmediği bir şeyi görmelisiniz.

Sözgelimi, bu yazıyı, Hong Kong’ta ve gitmeyi alışkanlık haline getirdiğim bir kafede yazıyorum. Şu anda burada herkes maç seyrediyor. Büyük bir perde var duvarda. Heyecanlarını anlamadığım yerel dilde dışa vuruyorlar. Alın size bir yazı konusu: erkekler ne bulur şu futbolda?
Yazarlık ne güzel bir şey derken, çok da hor görmeyin. Herkesin başka bir şeyler yaptığı bir zaman parçasında siz oturup yazıyorsunuz. Yazmakla, diğer alternatiflerden vazgeçiyorsunuz. Bu, o kadar da kolay değil. Bunu iktisatçılar daha iyi anlar.

Herkes yazabilir. Biraz sancılıdır, emek ister. Bazen farkındalıktan kurtulup rahatlamak ister, gereğinden fazlasını görmekten yorulursunuz. Ben yine de seviyorum yazmayı. Cennette olsam gene yazmak isterim. Dünya dediğimiz bu yerde yaşadıklarımız ya da yaşayacaklarımız az şey mi?
-----------
www.savassenel.com
-----------
Yorumlarınız için:
savassenel@yahoo.com
MSN: savassenel@hotmail.com

No comments:

Post a Comment